Aşk Politiktir ve Aşkın En Kısa Gecesi Komiktir
14 mins read

Aşk Politiktir ve Aşkın En Kısa Gecesi Komiktir

Tiyatro aşkına açılan perdeler, verilen ödüller, asla esirgenmeyecek alkışlarıyla koca bir haftayı daha geride bıraktık. Sonbaharın kışa yatan hali yerine biz ilk baharmışçasına aşka tutunalım bu pazar. Nilüfer Belediyesi Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun (NKT) repertuvarlarındaki ‘‘Aşkın En Kısa Gecesi’’ oyununa çağırıyorum sizi. Hadi, kahvelerinizi alın başlayalım.

Bursa Nilüfer Belediyesi’ni bu köşenin takipçileri hemen hatırlayacaktır. Her yıl eylül ayında düzenledikleri müzik festivali bu yıl ‘‘kamu yararı!’’ gözetilerek iptal edilmişti, hatırladınız mı? İşte o belediyenin bu kez çok ödüllü tiyatro ekibinden, genel sanat yönetmeninden ve oyunundan bahsedeceğim. Yasaklarla ilgili olan eski yazımın linki de şuracıkta dursun, geçmiş haftanın reytinginden sual olunmaz.

Öncelikle Nilüfer semtinin bir sanat merkezine evrilmesinde emeği geçen siyasi ve siyaset dışı herkese teşekkürler. Artık İstanbul seyircisi için de oldukça görünür hale gelen, kendisi genç, sanatçıları çok deneyimli bu ekip yaptıkları işlerle kendilerini öyle güzel var ettiler ki. Yazın bile mola vermediler ve NKT olarak yaz aylarında da tiyatro severlere, açık havada Bursa Balat Atatürk Ormanı’nda yer alan Ormandaki Kulübe Sahnesi’nde tiyatro keyfi yaşattılar.

3 Ekim tarihinde gerçekleşen 25. Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri töreninde çok sayıda dalda adaylıklarıyla isimlerinden bahsettiren ekip, ödül alma konusunda da oldukça başarılı bir performans gösterdi. Yılın En Başarılı Işık Tasarımı ve Yılın En Başarılı Sahne Tasarımı Ödülü’nü Cem Yılmazer ve Burak Etöz (1984 oyunuyla), Yılın En Başarılı Yönetmeni Ödülü’nü Murat Daltaban (1984 oyunuyla), Yılın En Başarılı Oyunu Ödülü’nü 1984 oyunu kazandı. Bu sonuçlarla NKT için çok özel bir sezon geride kalmış oldu. Yılın En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Özlem Zeynep Dinsel ise ‘‘Kızlar ve Oğlanlar’’ oyunundaki performansı ile ödülü alırken, birazdan bahsedeceğim Aşkın En Kısa Gecesi oyunuyla da aynı ödül kategorisinde kendine rakipti.

Neden 1984 oyununu yazmadığımı soracak olursanız, cevabım hazır; George Orwell yazmak pek de kolay değil. Hele de yazar için distopya olan hikâyenin içinde bugün gerçekten yaşarken daha fazla ne yazabilir ki insan. AŞK yazabilirim işte. 1984 romanını oyunlaştıran Robert Icke ve Duncan Macmillan. Murat Daltaban rejisi ile bu bol ödüllü, görsel yönden çok zengin, farklı anlatım yollarını kullanan 1984 oyununu seyretmek isterseniz Bursa’da NKT’de ya da turne bekleyerek şehrinizde seyretmenizi elbette ki tavsiye ederim.

Bursa Nilüfer Belediyesi önce 2007 yılında ana eksenine tiyatroyu alarak Nilüfer Sanat Prodüksiyon Tiyatrosu’nu kurar ve yaptığı işler seyirciden karşılık bulunca 2014 yılında kurumsal bir tiyatro kurma kararı alır. Düzenli olarak her hafta perde açan ekip 2017 yılında sınavla oluşturduğu genç kadrosu ve yeni yönetim şekliyle Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu adıyla “şehir tiyatroları” statüsünde kavuşur. 2021 yılından bu yana da kurumun Genel Sanat Yönetmenliğini Murat Daltaban yapmaktadır. Tiyatro oyuncusu kimliği ve yönetmenliğinin yanında İstanbullular için oldukça özel bir yere sahip DOT Tiyatrosu’nun kurucularındandır ve tiyatronun sanat yönetmenliğini de başarıyla yürütmüştür. 2005 yılında kurulan DOT daha sıklıkla çağdaş tiyatro metinlerini sahnelemiş ve şehirde yaşayan insanların öyküsünü odağına almıştır. Ayrıca 1990 yıllarında Büyük Britanya’yı kasıp kavuran In-Yer-Face (suratına tiyatro) oyunlarını Türkiye’de en fazla sahneleyen topluluk da DOT olmuştur. Konudan konuya atlıyorum ama bu akım hakkında çok kısa bilgi geçmek isterim. Günümüzde etkisi pek kalmayan bu tiyatro tarzı kendi döneminde çok yankı uyandırmıştı. Bu akımın oyunlarında tabu olarak sayılabilecek konular bütün çıplaklığıyla işleniyor, sahnede kullanılan dil son derece argo unsurları içeriyor dahası oyunun sahnelenmesi esnasında şiddet, cinsellik gibi ögeler hiçbir sansüre uğramaksızın izleyiciye bütün gerçekliğiyle gösteriliyordu. Bu oyunlar, kara-kutu olarak adlandırılabilecek küçük tiyatro sahnelerinde, izleyici ile yüz yüze oynanıyor, bu sayede etkilerini arttırıyordu. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere 2000’ler epey özgür, sansürün tepemizde helikopter böcekleri gibi gezmediği zamanlardı. Bizim yaş grubu için bu oyunları deneyimlemek büyük şanstı. Neyse ağlamayalım sanat daima kendini anlatmak için yeni yollar, yeni diller bulur.

NKT’nin 2022-23 sezonu başlarken Murat Daltaban “Karanlık bir dönemden geçiyoruz” söyleminden uzak duruyorum. İnsanlık tarihinden geriye kalan, karanlık dönemler tarihidir. Neden karanlıklar tarihinin aktörleri olduk. İnsan, neden ‘korku’ ve ‘aç gözlülük’ arasında gidip gelen ölümcül sarkacın altında buldu kendini? Tiyatro ‘Neden?’ sorusunu sorar… Cevap vermek zorunda değildir. Bizim sanatımız, soruyu en estetik, en etkili, en çarpıcı biçimde sormaktır. 2021-22 sezonu karmaşık ve hızlı dünyaya ait bir sezon oldu. 2022-23 sezonunun da ondan farklı olmayacağını biliyoruz. “NEDEN?” diye sormak için sezona başlıyoruz… diyor. Çok sayıda ulusal ve uluslararası ödülleri olan Daltaban ve içinde bulunduğu işler düşünüldüğünde kurumların başına gelen insanların o kurumları nerelere taşıyabileceklerini görmek için NKT çok güzel bir örnek bize. Bu sene hiçbir ödülde adaylık bile çıkartamayan Devlet Tiyatroları ne zaman ‘‘nerede hata yapıyoruz?’’ diyecek bekleyip, görelim.

Hadi sabrınız tükenmediyse sizi 21 Haziran’a yılın en kısa gecesine davet edeyim. Ve de 35 yaşı yolun yarısı sanıp, bunun krizini yaşayanlar için oyunun var oluş sorgusunda bol kahkahalı bir yolculuğa çıkalım. Bu oyun az önce bahsettiğim DOT tiyatrosunca 2015 yılında ‘‘İki Kişilik Yaz’’ adıyla sahnelenmiş ve o yıl oyunun baş rol erkek oyuncusu Tuğrul Tülek’e hem Afife’de hem TEB’de yılın en başarılı erkek oyucusu ödülü getirmişti. Remake adı verilen yeniden yapım olan NKT oyunu, Aşkın En Kısa Gecesi’nin oyuncuları Özlem Zeynep Dinsel, Mert Tiryaki ve Taha Tegin Özdemir. Müzikli ve komedi tarzındaki oyun epey uzunca ve tek perde. Ara verirsek seyirci salona geri dönmez korkusundan mıdır, fuayede geçen zaman boşa geçen zamandır mottosundan mıdır bilinmez bazı oyunların niye bir buçuk saati aşsa da tek perde olduğunu anlamakta zorlanıyorum. Neyse, tek derdimiz bu olsa keşke değil mi? Çoğu konuda Avrupa standardına ulaştığımız zaman ukala ukala tekrar bu soruyu sorar, başka derdimiz olmadığı için ‘mesanemiz doluyor, seyirci olarak mağduruz’ deriz.

Oyundaki hikâyenin kahramanlarından biri adi suçlar işleyen, yer altının yer üstüne en yakın seviyesinden bir suçlu ‘dümdüz’ Bob, diğeri ise kendi ilişkisinde bile adaleti sağlayamamış bir boşanma avukatı Helena. Hikâye karşılaştıkları bardan akıyor. Aşklarının başladığı yılın en uzun günü ama olay yeri gece olduğundan yılın en kısa gecesine gidiyoruz hep birlikte. Dışarıda hiç durmayan bir yağmur, buluşmaya gelmemiş bir sevgili, elinde ‘Yeraltından Notlar’ kitabı ile Dostoyevski hayranı bir suçlu. Tabi ki bu göstergelerin hepsi yazarın tesadüfi değil, özel seçimleri. Oyunun yazarları, İskoç David Greig ve Gordon McIntyre. İskoçya’dan sebep, kadın erkek ilişkisi ve 35 yaş sorgularını bu coğrafyanın insanından okumayı unutmayalım. Mesela yağmur neden hiç durmuyor sorusunun cevabı da burada saklı, çok basit; sadece iklim. Dünya globalleşme ile birlikte büyük bir köye dönse de kültürler arası farklar kaldırılmaya çalışılan sınırları tekrar ve tekrar çiziyor. Ortak duygular ise sıkıştırıldığımız kalıplar. Burada da oyunun çevirisini yapan Çiğdem Kaplangı’nın hüneri hissediliyor.

Yan yana gelme ihtimalleri düşük, diyelim karşılaştılar muhabbetleri sınırlı, hele hele o kadar eğlenmeleri ve aşk yaşamaları pek mümkün olmayan iki farklı dünyanın insanının sımsıcak, komik serüvenini seyretmek seyirciye hafifleme hissi veriyor. Ama asla rehavete düşürmüyor. Epik tarza yakın bir oyun. Yani oyuncular hikayelerini anlatarak, seyirciye koltuklarında oturduklarını ve bunun bir kurmaca olduğunu sürekli hatırlatıyorlar. Sahnenin üzerindeki Bob ve Helena’ya hem yakınlaşmamızı, inanmamızı hem de fazlaca empati kurmamamızı istiyorlar. Ve bunu gayet iyi bir trafikle başarıyorlar. Dakika aklınız başka yere kaysa oyunun içinde kayboluvereceğiniz bir ritmi var oyunun. Sahnede bu iki baş karakter dışında bir müzisyenimiz var. Gitarıyla oyunculara şarkı söylerlerken eşlik ediyor ve zaman zaman figürasyonda oyunu çoğaltıyor; Taha Tegin Özdemir. Dördüncü kişi ise oyuncu değil ama sahneden hiç çıkmıyor. Yönetmen oyunun kesintiye uğrama sorunu onu sahnede tutarak çok akıllıca çözmüş. Dekor değişimlerinde, aksesuar gereksiniminde sahnenin bir uzvu olarak oyuncularla birlikte oyuna katılıyor. Sahne tasarımı Burak Etöz’e, ışık tasarımı ise Cem Yılmazer’e ait. Sahne dekoru bara, eve, otele kolayca dönüşebilen çok fonksiyonlu bir yap boz. Yeter ki siz seyrederken buna inanın. Koreograf Tan Temel oyuncularını hareket düzeni için çok iyi çalıştırmış. Sahne üzerinde akıp gidiyorlar.

Oyuncuların enerjisini size yazıda anlatmam mümkün değil, belki hızlı hızlı okursanız o etki olur mu, deneyin bakalım. Ben denedim olmuyor. Epeydir seyirci koltuğunda hafif bir gülümsememenin ötesine geçemediğim anları geride bırakıp kahkaha atabildiğim bir oyun seyrettiğim için şükürler olsun diyorum. İki oyuncu da aşırı kıvrak bir dil ve beden ile başka karakterlere dönerken de çok eğlendirici ve inandırıcılar. Sanırım oyunun katman katman inşası başka türlü gerçekleşemezdi. Gene de seyirci olarak, acaba dramaturg çalışmasıyla artık anlatılmış olanın çoktan anlatıldığı, pür neşemizin tavan olduğu, oyuncuların helakına varan ve sonlara doğru artık o yüksek enerjilerini kaybettikleri duruma indirilmeden oyun kısaltılabilir miydi diye sormadan edemiyorum.

Oyunda Bob ve Helena bir konuda hemfikirler, o da ‘35 yaşın b.k gibi bir yaş olduğu.’ Keşfettikleri şey ise; ‘İnsan artık olayın bundan ibaret olduğunu anlaması, yani desteden sana dağıtılan el bundan başkası değil. Hayat bize kağıtları dağıtıyor ve görünen o ki oyunu oynamıyoruz bile, sadece kağıtları çevirip elimize bakıyoruz.’

Bu ikili yılın en kısa gecesinde birlikte sarhoş olmak istiyorlar. Bu tarihin seçimi de tabi ki tesadüf değil. Kuzey yarım kürede yaz gün dönümüdür 21 Haziran ve doğa için bir dönüşümdür. Güney yarım kürede en uzun gece yaşanırken, İskoçya’da bizim aşıklar, yılın en kısa gecesinde Shakespeare dedelerinin Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı yaşıyorlar. Gördükleri ilk insana âşık olunan böyle büyülü bir gecede Bob ve Helena birbirilerini görüyorlar…

Aşkın politik olduğuna inanlardan mısınız? Düzene baş kaldıran, sistemin dışına çıkartan, heyecanlandıran, özgürleştiren bu duygu anarşisttir ve bu yüzden de politiktir. Oyunun içinde böyle bir idea yok belki ama aşkın içinde var. Adında aşk geçen böyle neşeli bir oyundan sonra cebimize hangi notu koyduğumuz bize kalsın. Hayatta bize dayatılan sınırlardan taşmanın en sihirli yolu aşksa… Mutlu pazarlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir